11 Eylül 2008 Perşembe

Son perde...

3 gün sonra, son senemize başlıyoruz. Duygulu bir şey mi, sevinçli mi, hüzünlü mü, bilmiyorum. Bir anda kucak dolusu anı yığılıveriyor önüme dönüp geriye bakınca. Aslında bunu söylemek için hala çok erken. Hala bir 8 ay var önümüzde, hala toplanacak bir kucak dolusu anı daha var.

Bir çok şeyinde şikayet ettik bu okulun. Hocalardan, derslerden, lablardan, projelerden, ödevlerden vs. Şu yanı iyi değil, bu yanı kötü, böyle berbat iş olmaz, böyle saçma iş olmaz, şurda daha iyiymiş, burda harikaymış dedik, bir çok şey için, bir çok zaman. Evet yanlış değil bunlar. Çok fazla eksisi var bu okulun. Çok daha iyi örnekler var duyduğumuz. Çok şeye imreniyoruz, çok şeye özeniyoruz. Çok şeyi eleştiriyoruz.

Kötü bir okul itü, berbat bi yer, ömrümüzü tüketti, saçlarımız döktü, tamam belki sadece benim saçlarımı döktü. Peki bunca yıl boyunca bu okuldan geçip gidenler, her şeyden menundu da, bir tek biz mi yaşıyoruz bu sorunları?

Ne kadar şikayet edersek edelim, bundan sadece 2 sene sonra, yani mezun olduktan sadece bir sene sonra, buluştuğumuzda, görüştüğümüzde, aklımıza bu sorunların hiç biri gelmeyecek. Aklımıza güzel günler güzel anılar gelecek. Güleceğiz, gülmekten çatlayacağız, inleyeceğiz gülmekten. Dalga geçeceği ağladığımız zamanlarla, gerildiğimiz, baygınlıklar geçirdiğimiz, midemizin bulandığı zamanlarla. Sınavdan korktuğumuz, bin lanet edip, son dakikalarda yetiştirmeye çalıştığımız lab raporlarını, şimdi gülerek hatırlayacağız. Sabahlara kadar uyutmayan, uykumuzdan, neşemizden eden sınavları, final dönemlerini, yorgunluklarla sıkıntılarla, üzüntülerle değil, o uykusuz zamanlarda yaptığımız saçma sapan abukluklarla hatırlayacağız, dalga geçeceğiz, evet belki sadece ben dalga geçeceğim.

Birbirimizin karakteristik anlarını hatırlayacağız. Ama belki de bu anlar, o anı yaşarken nefret ettiğimiz anlar olacak. Ancak bütün bu nefret dolu anlar, sadece güzelliklerle çıkacak karşımıza. Ne kadar sevmezsek sevmeyelim bu okulu, ne kadar kızarsak kızalım bu bölüme, ne kadar eleştirirsek eleştirelim hocaları, nolursa olsun, biz İTÜ'lüyüz, ve kendimizi sadece bu şekilde hatırlayacağız. Bu kadar sevmediğimiz bu yeri, bizim olduğu için kendimize övgü kaynağı yapacağız. Buluşup bir yerlerde oturduğumuzda, yüksek sesle konuşacağız belki, hem duysun etraftakiler mezun olduğumuzu, mühendis olduğumuzu, ve hatta belki İTÜ'lü olduğumuzu duysunlar isteyeceğiz. Övüneceğiz kendimizle, belki içten içe hala övünmeyi haketmediğimiz, bu okulun övülmeyi haketmediğini düşünerek. Ama içimizdeki o sesler ne kadar karşı koyarsa koysun, biz farkedeceğiz ki, en sevmediğimiz yanlarını bile sahiplendik biz bu okulun. Her şeyini, her köşesini, her kişisini sahiplendik. Her bir parçasını bizim yaptık, biz yaptık.

İnkar etmenin bir faydası olmayacak bundan 2 yıl sonra. Zaten kimin inkar etmeye takati kalacak, o kadar özledikten sonra. Sevilmeyen şeyler de özlenir. Ama sevilmeyen şeyler, zamanla sevildiği için özlenir. Ben şimdi de çok seviyorum okulumu, herkesi çok seviyorum. O zaman da çok seveceğim. Şimdi sevmeyenler de çok sevecekler o zaman. Daha iki gün önce atlattığımız kayıt günlerini özleyeceğiz her eylülde. Ancak her eylülde, elimizde sadece anılar kaldığında, mesela benim her ders seçme dönemi yaptığımı saçmalıklar ve bunları düzeltmek için günlerce koşuşturduğum zamanlar, gelecek aklımıza. Yahu yine olsa, yine bir pazartesi otursak bilgisayar başında, heyecanla dakikaları saysak da, gelse çatsa o an, otomasyona lanetler okusak diyeceğiz.

ÖSS sonuçları belli olup da tercihler zamanı geldiğinde, İTÜ'den emekli bir profesöre gitmiştik babamla. İTÜ'yü anlatacaktı bana, beğenirsem yazacaktım. Bana o zaman demişti ki, İTÜ mükemmel değildir. Çok sorunları vardır, hantaldır, eskidir, geleneklerden kopmakta zorlanır, yenilikler geç gelir. Bunun gibi bir çok sorun vardır. Ama İTÜ'nün en güzel yanı, İTÜ'lülerdir. Birbirlerini severler, kollarlar, kaybetmezler, sıkı sıkı tutarlar. İTÜ'lülük kavramı önemlidir, yerleşiktir, okulu seven ya da sevmeyen her İTÜ'lü de, İTÜ'lülük bilinci vardır. Hatta bir kısmı fanatiktir. Damarını kessen İTÜ akar kollarında. Böyle anlatmıştı bana. Bakın, akademik hiç bir şey anlatmamıştı, sadece eleştirmişti. O zaman saçma gelmişti, bana ne bundan, iyi işte güzel birbirlerin kolluyorlarsa, iş bulmak kolay olur demiştim. Şimdi aradan 3 yıl geçti, ve mezun olup gitmemize 1 yıl kaldı. Şimdi çok iyi anlıyorum. Çok iyi anlıyorum İTÜ'lülük nedir, şimdi anlıyorum bu nasıl bir histir, şimdi anlıyorum İTÜ'lüler birbirlerini nasıl severler, nasıl tutarlar.

Şimdi iyi biliyorum İTÜ'lülük kavramını ve o emekli profesörü çok iyi anlıyorum, bunun bazen akademik başarıdan da neden daha önemli olduğunu.

Dönüp dolaşıp geldiğim yer, hepinizi çok seviyorum, çünkü İTÜ'lüyüm, İTÜ'lüyüm, çünkü hepinizi çok seviyorum....

1 yorum:

Özge Atakan dedi ki...

ben hep sevdim be okulu, İTÜ'de öğrenci olmayı, yaşananları..sizle olduğu için sevdim belki ama gene de İTÜ be.. Değişilmez ;)